Kayıtlar

Şubat, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KİNTSUGİ / WABİ-SABİ

Resim
  Efsaneye göre 15.yy'da Japon hükümdarının çok sevdiği çay kasesi kırılır ve hükümdar ustalardan bir çözüm bulmalarını ister. Ustalar kâsenin parçalarını birleştirip, çatlakların göründüğü yerlerin üzerini altın tozu ile daha da belirginleştirirler. Hükümdar tarafından büyük beğeniyle karşılanan bu tamir işlemi, devam eden yıllarda çok özel bir el sanatı -Kintsugi- olarak tanınır.  Hatta kırıkları özel tozlarla kaplanan objeler, eski halinden daha da değerli hale gelir.” Kintsugi, Japon felsefesi wabi-sabi’ye dayanır.  "Kin" altın,"Tsugi" birleştirmek demektir.   Wabi-sabi'ye göre bir eşya ya da insan bir hasara uğramış, bir acı çekmiş ise bundan bir ders alır ve bu konuda bir hatıraya sahip olur. Bu sebeple artık daha önceki halinden çok daha güzel ve değerlidir. Nice güzelliğin kırılır kırılmaz değerini yitiriverdiği şu dünyada, kırılmaya bir yok oluş, bir değersizlik değil de; yepyeni bir varoluş biçimi olarak bakan bir yaklaşımdır. Leonard  Cohen'

GÜLTEN DAYIOĞLU

Resim
  Afyon'da "Kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan Cüneyt Mollaoğlu, 1950 yılının Mayıs ayında bir trene binerek Eskişehir'e doğru yola çıkar... Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, Cüneyt Bey'in yanına Kütahya Garı'nda bir kız çocuğu oturur. Cüneyt Bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır.. Akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "Evladım ayıptır, başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." Ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz, Cüneyt Bey'e dönüp "Siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar.. Çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "Sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. Konuşulanları duyan Cüneyt Bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "Okumayı seviyor musun?" diye sorar. Tarla

MOR CEPKEN

Resim
  Mor Cepken, göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır. Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır. Mor Cepken, Karacaoğlan türkülerinde geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir. Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce Mor Cepken konur. Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir. Yörük kızları sevdikleriyle evlenirler. Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktur. Mor Cepken evlilikte yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir. Mor renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “Mor Çatı” adı oradan gelir. Bizler dünyaya Mor Cepken’i yeterince tanıtabilseydik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “Mor Cepken Günü” olarak kutlardık. Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere oturur. Bu “ben bu herifi boşadım” demektir. O zaman akan

BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE

Resim
  Fuad Edip Baksı 1912 yılında Diyarbakır'da doğan Fuat Edip Baksı ilk okulu Diyarbakır'da tamamlar. 1930 yılında Elazığ Erkek Muallim Mektebi'nden bugünkü tanımıyla İlköğretim Okulu Öğretmeni olarak mezun olur ve yedi yıl görev yapacağı Zonguldak'a öğretmen olarak atanır.  Zonguldak'ta yedi yıl boyunca görevini öğretmen olarak  sürdürdükten sonra İstanbul Üniversitesi'nde fark derslerini vererek Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olur. 1937 yılında İzmir Erkek Lisesi'ne tayini çıkar.  Geldiği ilk günden itibaren çok sevdiği bu şehirden ölene kadar ayrılmayan Baksı, İzmir’de değişik okullarda görev aldıktan sonra 1965’te emekli olur.  Aynı yılın Haziran ayında Kayhan Yalkız’la evlenir. 1966’da açılan İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslam Türk Edebiyatı ve İslamî Türk Edebiyatı Hitabet ve İnşad öğretmeni olarak 1971’e kadar çalışır.   5 Aralık 1974’te kansere yenik düşerek 62 yaşında hayata veda eder. Fuad Edip Baksı eşi ve çocukları Vefatı üzerine verilen ilan he

NADIR DENDOUNE

Resim
Nadir Dendoune Everest'in zirvesinde yaşadığı Paris banliyösünün numarası ile Daha önce hiçbir dağcılık deneyimi olmadan Everest Dağının zirvesine ulaşan Cezayir asıllı Fransız, Nadir Dendoune   hedefe sınır koyulmaması gerektiğinin bir kanıtını sunmuştur aslında.  Başlangıçta böylesine bir hayalin peşine takılıp gitmenin çok ütopik olacağını yada ancak uzun bir araştırma ve eğitim sürecinden sonra bu hayale ulaşmanın mümkün olabileceği düşünülebilir. Ancak dağa tırmanma konusunda ne bir deneyime ne de herhangi bir eğitime sahip olmayan  Dendoune hedefine ulaşmak için  8849 metre yükseklikteki dağda  saatte 322 km hızla esen bir rüzgar ve -35 derece soğukla mücadele etmeyi göze alır. 1950'lerde Cezayir'den Fransa'ya çalışmak için gelen bir ailenin çocuğu olarak 1972 yılında Saint-Denis şehrinde doğar ve çocukluğu Paris'in yoksul kenar mahallerinde geçer. 1993 yılında televizyonda izlediği bir belgeselden etkilenerek bir arkadaşı ile Avustralya'ya gider ve orada 

ADA SAHİLLERİNDE BEKLİYORUM

Resim
Şadiye Sultan Bu şarkı ile ilgili pek çok hikaye anlatılır. En çok bilinen iki hikayesi vardır: İlk hikayeye göre Şadiye konakta büyümüş  zengin bir ailenin kızıdır. Suat ise fakir bir gençtir. Kader ikisini bir yaz Ada’da buluşturur ve birbirlerine âşık olurlar. Fakat Şadiye'nin babası, kızını Suat'e vermek istemez. Kış geldiğinde Şadiye ve ailesi Ada’dan ayrılır. Suat ise Ada’da kalır ve sahilde hep Şadiye’nin ona geleceği günü bekler. Bu arada genç aşıklar mektuplarla haberleşmeye devam ederler. Fırtınalı bir akşam Suat bu özleme dayanamaz ve kendini denizin azgın sularına bırakır. Ertesi sabah, fırtına nedeni ile gelemeyen tekneden Suat’a bir mektup gelir, bu Şadiye’nin mektubudur. Mektupta Şadiye:   “Suat, babamı nihayet evlenmemize ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz.” yazıyordur. İkinci hikaye ise saraylı alakalıdır;  Sultan Abdülhamit’in himayesinde çalışan, sadrazamlık ve kâtiplik arasında gidip gelen Sait Paşa’nın Batılı eğitim almış oğlu Ali Namık,  Sult

DUYDUM Kİ UNUTMUŞSUN GÖZLERİMİN RENGİNİ.......

Resim
Turgut Yarkent   1 972 yılında Turgut Yarken’te bir arkadaşı sevdiği kız için bir şiir yazmasını rica eder. Turgut Yarkent:   "Peki nasıldır bu kız, gözleri ne renk mesela”  diye sorar.   Arkadaşı  “Unuttum ” der.  Birkaç gün sonra kapısına gelen arkadaşı  şiiri yazıp yazmadığını sorar. Yarket bu sefer:   “Peki! Kızın göz veya saç rengini hatırladın mı?”   diye sorar ancak  bu sorusuna da yanıt alamaz. Bunun üzerine Turgut Yarkent:   “Yakında hazırlarım merak etme”  der. Demesine der ama şair bir müddet ne yazacağını düşünür ve sonunda kızın ağzından arkadaşına hitap edercesine o unutulmaz şiiri yazar. Yazdığı şiiri Muhayyerkürdî makamında Selahattin Altınbaş tarafından bestelenir ve Milliyet gazetesinin 1977'de açmış olduğu  "Yılın Sevilen Şarkıları"  yarışmasında  " Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini"  eser ödüle layık görülür. Makam  :  Muhayyerkürdî Bestekar:  Selahattin Altınbaş Güftekar:  Turgut Yarkent Usül      :  Semai Duydum ki unutmuşsun göz