SABİHA TANSUĞ






 Paraya portresi basılan ilk sıradan yurttaş olan Sabiha Tansuğ, 1933   yılında Gümülcine'de dünyaya gelir. 1941'de  Alman işgali nedeniyle ailesiyle Türkiye’ye göç eder. Çocukluğu Tire, Manisa, Akhisar, Bergama'da geçer. Eğitimine İzmir’de başlar. İlkokul birinci sınıfta 23 Nisan töreninde annesinin başına taktığı gelin başlığı “Eğribaş”  tüm yaşamını şekillendirecek tutkusu ile tanışmasını sağlar.

Göztepe Kız Sanat Enstitüsü‘nde okurken şapkalar yapıp satar, Kemeraltı’nda satılan taş kuklalara Anadolu giysilerinden esinlenerek giysiler diker. 1953'te İstanbul’a  gider ve Nuri İyem'den resim dersleri alarak karma sergilere katılır. 1963 yılında çıktığı Avrupa gezisinde gördüğü kostüm müzelerinden etkilenir. 1964'te turizmciliğe başlar. İstanbul'da Piyer Loti tepesindeki kahveyi, eski Türk kahvehanesi gibi düzenleyerek hizmete açar.

1965'te gazeteci Haluk Tansuğ ile evlenen Sabiha Hanım eşi ile birlikte Bodrum'a tatile giderken otobüsü Milas'ta bozulur. Tamiratı beklerken çevreyi  dolaşırlar. Birinci sınıfta giyip unutamadığı "eğribaş" gelin başı ile karşılaşınca deliye döner. 35 liraya başlığı satın alır. Değişik yörelerde gördüğü başlıkları hatırlar, 'Niye biriktirmiyorum?' diye düşünür. Bir gazetede turizm yazıları yazmak için Ege bölgesinde araştırma gezilerine çıkar. Bu geziler sırasında satın aldığı kadın başlıkları, koleksiyonunun ilk parçaları olur.




1965 yılından 1995 yılına kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerine yaptığı seyahatlerde, 16. yüzyıldan 1950′lere kadar olan döneme ait zengin bir koleksiyon oluşturur. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli dergi, broşür ve kataloglarda toplam 149 adet yazı ve fotoğrafları yayınlanır.




1968'de Galatasaray Yapı Kredi Bankası'nda 'Anadolu Kadın Başlıkları' sergisi açar. O zamanki Darphane Müdürü Nezihi Tokar’ıönerisiyle Nisan 1971de başkentin simgesi olan “Ankara Hotozu” başlığı ile Sabiha Tansuğ portresi 50 Kuruş’un üzerinde piyasaya sürülür. Böylece soylular ve devlet başkanları dışında ilk kez halktan biri madeni paranın üzerine basılmış olur.



Üç yıl sonra,  topladığı giysi koleksiyonunu 1970 yılında Japonya’ya götürür. Sergi büyük bir ses getirir, Tansuğ ve eşi, İmparator nezdinde ağırlanır. Japonya’nın en ünlü giysi araştırmacılarıyla çalışması sağlanır.









1971 yılında sergi bu sefer Paris’te sergilenir. Bütün gazeteler bu sergiden bahseder. Sergiden etkilenen bazı varlıklı kişiler Sabiha Tansuğ’a Sorbonne Üniversitesinde  kürsü ve ister İşviçre’de ister Paris’te yaşayacağı bir villa teklif ederler. Tansuğ bu teklifi reddeder. Onun yerine Anadolu’da müze kurmalarını ister.  Ancak bu talebi Paris’te yanıt bulamaz.


1975’te Belçika’nın farklı şehirlerinde, Rotterdam’da, 1976'da Strasburg’da, 1980'de Roma Üniversitesi’nde, 1985’te Köln'de, 1988'de Duesseldorf’ta olmak üzere koleksiyon pek çok Avrupa kentinde sergilenir.

1974’te o güne dek topladığı başlıkların sergileneceği bir müze açılması için devlete başvurur. Zamanın Kültür Bakanı talebine şöyle karşılık verir: “Tut bir kamyon, götür onları Topkapı’ya teslim et. Oysa sergi bir yıldır Avrupa’da kent, kent gezmekte ve olağanüstü, ilgi görmektedir. Dönemin siyasi hayatının tanınmış isimlerinden Fahrettin Kerim Gökay ile bir öğle yemeğinde buluştuklarında sözü yine müze arzusuna getirir.  Gökay siyasi kulislerde dolaşan sözü kendisine naklettiğinde çok üzülür. Yetkililer ‘Biz bir kadına mı kaldık’ demişlerdir.


Koleksiyonunu müzeye dönüştürememek, bu muazzam birikimden kimsenin haberdar olamayışı, bu kültürü dünyaya tanıtamamak, sosyolojik ve antropolojik çalışmalara kaynaklık edecek bu hazinenin gün ışığına çıkamayışı Tansuğ’u   derinden üzer. Kendini kitap ve makale çalışmalarına verir.    'Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülname', 'Türkmen Giyimi' ve 'Anadolu Giyim Kültürü' adlı Türkçe ve İngilizce iki  kitap, 200'den fazla makale yazar. Bu kitaplar Harvard Üniversitesi gibi dünyanın önemli kütüphanelerinde halen kaynak kitap olarak kullanılmaktadır.





Tansuğ’un bir gün müzede sergilemek amacıyla eşiyle 40 yıl boyunca topladığı koleksiyonundan en değerli 430 parça 2007'de çalınır. 1500-1950 yılları arasındaki geniş bir dönemi kapsayan koleksiyonundan çalınanlar arasında en değerli parça olan İsfendiyaroğullarına ait 1 kilodan fazla altının bulunduğu gelin başı, 18’inci yüzyıla ait kolye, Şamanizm izleri taşıyan kemerler ve işlemeli tepelikler gibi birçok eser mevcuttur.


Baş giyiminden, üst ve ayak giyimine bütün kolleksiyonunu insanlarla buluşturmak isteyen Sabiha Tansuğ, Mecidiyeköy Ortaklar Caddesi'nde, uzun yıllar oturduğu daireyi boşaltarak kira evine çıkar. Burayı da dostlarının yardımları ve "arkadaşım" dediği Sezen Aksu’nun mimar arkadaşının  çalışmasıyla müzeye dönüştürür. En sonunda Sabiha Hanım yoğun çabasıyla, sevdiklerinin yardımlarıyla 40 yıllık müze hayalini gerçekleştirir. "Sabiha Tansuğ Sanat ve Kültür Evi'adlı müzede  Anadolu halk giyim kuşamına ait tüm giysileri, yöresel özelliklerini hikayeleri ile birlikte yerli, yabancı ziyaretçilere anlatmanın mutluluğunu yaşamaktadır.



A. Nazlı

          

           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HANZADE SULTAN

LADY MONTAGU